Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, sosyal medya platformu Instagram’a Türkiye’de erişimin engellenmesi kararının ardından X hesabından “Milli ve egemen devletlerin dijital faşizme karşı yükümlülüğü” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Uçum yazısında şu ifadeleri kullandı;
MİLLİ VE EGEMEN DEVLETLERİN DİJİTAL FAŞİZME KARŞI YÜKÜMLÜLÜĞÜ
“Küresel emperyalizmin parçası olan sermaye güçlerinin yönettiği ve canlarının istediği gibi politikalarını belirlediği sosyal medya mecralarına hemen ve her halükarda safça sahip çıkmanın büyük bir yanılgı olduğu görülüyor.
Biraz düşünmek, biraz ülkeyi düşünmek, biraz insanlık değerlerini düşünmek, yurtsever ve insancıl bakış açısıyla düşünmek gerekiyor.
Her konuyu neo liberal bakış açısıyla, her türlü serbestiyi hak ve özgürlük olarak gören çarpık bir anlayışla ele almanın ne kadar sorunlu olduğunu görmek gerekiyor. Bu kadar mı neo liberal ve batıcı asimilasyonla teslim alındı zihinler.
Unutmayalım günümüzde her mecrada gelişen ama özellikle de sosyal medyanın sınırsız kullanımı üzerinden yaygınlaşan yıkıcı ve zararlandırıcı ifade etme biçimleri herkesin pozitif ve negatif ifade özgürlüğünün en büyük düşmanı haline geldi.
Yıkıcı ve zararlandırıcı ifade etme biçimleriyle bir anti-özgürlük alanı oluşturuldu. Bugün ifade özgürlüğünü kemiren bu anti-özgürlük alanına karşı hukuk içinde önlem almak ve yaptırımlar
uygulamak toplumların en önemli ihtiyaçlarından biri olarak öne çıkıyor.
Bu nedenle günümüzün demokratik devletleri gerçekten hukuk devleti olacaklarsa zararlandırıcı sonuçlar doğuran ve yıkıcı olan ifade etme biçimlerinin ifade özgürlüğü alanında kalmadığı bir hukuk düzeni kurmak zorundadır.
Başka bir deyişle hakiki ifade özgürlüğü için ifade özgürlüğü görünümlü tüm yıkıcı ve
zararlandırıcı ifade biçimlerinin hukuk yoluyla önüne geçilmesi gerekir.
Bu da yetmez milyarları etkisi altına alan sosyal medya mecralarındaki İsmail Haniye’nin taziye mesajlarının engellenmesinde olduğu gibi her türlü sansür ve yasak da içinde faşist uygulamalara karşı da hukuki, siyasi ve toplumsal tavır almak önemlidir.
Aksi halde özellikle sosyal-medya ve dijital platformlar üzerinden oluşturulan anti-özgürlük alanlarıyla dijital faşizm riski artmaya devam edecektir.
İnsanlığı bu kabustan kurtarmak için henüz çok geç değildir. Türkiye’nin bu yöndeki perspektif geliştirme çabalarını ve somut olaylardaki hukuki yaklaşımlarını ve uygulamalarını ezbere değerlendirmek yerine anlamaya çalışmak gerekir.
Bu tip konuları aktüel siyaset malzemesi yapmak ve dar siyasi çıkarlar için kullanmak yerine ülkenin korunmasını ve insanlık değerlerini esas alarak vicdani bir ödevle değerlendirmek uygun ve doğru olur.”